Bir insanın kalbinde bir sevda vardır: Kutsal topraklarda secdeye kapanmak, Efendimizin (S.A.V.) huzurunda dua etmek… Bu sevda, her yönüyle öyle derindir ki, onu tarif etmek, her kelimeyle bir ömür boyu taşıyacağınız manevi bir yolculuğu anlatmak zordur. İlk kez 2005 yılında nasip olmuştu bu kutsal topraklara adım atmak. O zaman, daha önce hissetmediğim bir huzurla, Allah’a olan bağlılığımın derinliğini hissetmiştim. Ama bu ilk adım, bir başlangıçtı. Altı kere daha gitmek nasip oldu, her seferinde daha derin, daha içten bir dua, daha güçlü bir imanla döndüm. Mekke ve Medine, her müminin kalbinde ayrı bir yer tutar. İki kutsal şehir; biri, Hira Mağarası’nda Efendimizin (S.A.V.) ilk vahyi aldığı yer, diğeri, O’nun (S.A.V.) yattığı
Ravza-i Mutahhara ile kalplerin huzur bulduğu bir başka dünya. Buralar sadece coğrafi olarak değil, maneviyatla yoğrulmuş topraklardır.
Mekke: Kabe’nin Etrafında Dönen Bir Aşk Mekke’ye ilk adım attığımda, gözlerim doldu, kalbim hızla çarptı. Burası, Kabe’nin etrafında dönen bir sevdanın, bir teslimiyetin, bir huzurun yeri. Efendimiz (S.A.V.), şöyle buyurmuştu: “Beni bir kere görmüş olsaydınız, gövdemdeki kemiklerin her
birinin yerinden çıktığını hissederdiniz. Şüphesiz ki Kabe, benim sevgilimdir.” İlk gördüğümde, dua etmek için ne kadar çok şeyi, ne kadar çok dileği taşıdığımı fark ettim. Kabe’nin etrafındaki o kalabalık, her bir müminin duasıyla birbiriyle birleşiyor, sanki tüm insanlar tek bir kalpten, tek bir dilde dua ediyordu. Ve ben, o kalabalığın bir parçasıydım. Kabe’nin etrafında dönerken, içimden geçirdiğim her duanın kabul olacağını, her dileğimin yerine geleceğini hissettim. Mekke’nin havası, gözyaşlarımı silmeden, dualarımı yönlendirerek kalbimi Allah’a açmamı sağladı. O anda aklıma Efendimiz(S.A.V.)’in şu hadisi geldi: “Kim Kabe’yi ziyaret eder ve orada duasını yaparsa, duası reddedilmez.”
Ve ben o an, Kabe’yi ilk defa gördüğümde ettiğim duaların kabul olduğunu, Allah’ın sonsuz rahmetinin ve bağışının bana akıp gittiğini hissettim. Gözyaşlarım, yalnızca dünyada kaybettiklerim için değil, bir müminin Rabbine yöneldiği en samimi anların huzuruyla doluyordu.
Medine: Efendimizin (S.A.V.) Huzurunda Olmak Medine’ye, Ravza’ya, Efendimiz(S.A.V.)’in yanına ilk defa adım attığımda, kelimeler
yetersiz kalır. Sanki dünya durmuş, zaman bir anlığına durmuş gibi olur. Efendimizin (S.A.V.)huzurunda olmak, O’nun(S.A.V.) yanına yaklaşıp selam vermek, “Selamu Aleyk ya Rasûlullah” demek, ruhumun derinliklerinde bir devrim yaratıyordu. Her gittiğimde, içimdeki sevda daha da büyüdü, dua daha da derinleşti. Efendimiz(S.A.V.) şöyle buyurmuştu: “Kim Medine’yi ziyaret eder, ardından orada ruhunu teslim ederse, ona şefaatim nasip olur.” Ve her seferinde, her defasında, Medine’nin bu manevi gücüyle yeniden uyanıyordum. Mekke’de secde, Medine’de dua ederken kalbim bir başka huzurla doluyordu. Efendimiz (S.A.V.)’in mübarek bedeninin bulunduğu o yer, her yönüyle bir rahmet kaynağıydı. Her zaman dua ettiğimde, O’nun (S.A.V.) ruhunun yeryüzünde hüküm sürdüğünü hissediyor, Rabbim’in izniyle O’nun şefaatini gönlümde hissediyordum. Umre’nin Kıymeti ve Duygusal Derinliği Umre, bir yolculuk değil, bir nevi ruhsal bir arınmadır. Umreye giden her insan, içindeki tüm olumsuzluklardan arınmış, kalbi saf, ruhu berrak bir şekilde dönmek ister. Umre, sadece ibadetle sınırlı değil; insanın kendisiyle yaptığı bir yüzleşme, geçmişiyle barışma, geleceğiyle hesaplaşma zamanıdır. Birbirini tanımayan milyonlarca insanın bir araya geldiği bu ibadet, aslında bir sevgi ve kardeşlik mesajıdır. Umre, sadece Allah’a yakınlaşma değil, bir arada yaşamanın huzurunu, farklılıkları aşmanın güzelliğini de öğretir. İlk defa Kabe’nin etrafında dönmeye başladığınızda, dünyanın bütün yüklerini geride bırakmışsınız gibi hissedersiniz. İçinizde bir dinginlik, bir huzur… Dualarınızı
Allah’a sunarken, O’nun sizi her an duyduğunu bilirsiniz. Ve her seferinde, kalbim bu topraklarda daha çok huzur buldu, her dua, her secde
daha çok kabul oldu. Ziyaret Edilmesi Gereken Önemli Yerler: Kabe ve Mescid-i Haram (Mekke): Kabe, müslümanların kalbinde yer edinen, her müminin özlemini duyduğu kutsal yapıdır. Mescid-i Haram, buranın etrafındaki kutsal mekanlar ve her adımda yapılan ibadetler, Allah’a yakınlaşmayı sağlayan yerdir. Hira Mağarası (Mekke): Peygamber Efendimiz’in (S.A.V.) ilk vahyi aldığı yer. Buraya tırmanmak, Efendimizin (S.A.V.) Allah’tan gelen ilk mesajını aldığı yeri görmek, insanın ruhunda derin izler bırakır. Ravza-i Mutahhara (Medine): Efendimiz’in(S.A.V.) ruhaniyetinin her an hissedildiği, müminlerin ellerini açıp dua ettiği yerdir. Medine, Efendimizin(S.A.V.)ruhunun bizlerle olduğu bir şehirdir.
Uhud Dağı (Medine): Sahabelerin, özellikle Hz. Hamza’nın şehit olduğu bu topraklarda, müminlerin verdiği büyük mücadelenin anısı yaşar.
Mescid-i Nebevi (Medine): Peygamber Efendimiz (S.A.V.)’in mescidi, dua ettiğiniz her an, rahmetin ve sevginin en yoğun hissedildiği yerdir.
Son Söz:
Umre, her zaman bir başlangıçtır. Her gidiş, daha derin bir bağlılık, daha çok içsel arınma ve her zaman bir kabul duasıdır. Mekke ve Medine’nin toprakları, sadece fiziksel bir yolculuk değil, ruhsal bir dönüşümün yeri… Ve ben, her seferinde içimdeki huzuru, Allah’a olan teslimiyetimi, Efendimiz’in(S.A.V.) huzurundaki manevi derinliği daha çok hissettim. Bu topraklar, bana yalnızca duasını kabul eden bir kul olmayı değil, aynı zamanda kalbimin ne kadar saf ve temiz olması gerektiğini de öğretti.